3 seneye yakın zamandır buraya bir şeyler yazmadığımı görüp uzun uzadıya 2013-2014 sezonu Fenerbahçe'sinden yani Fenerbahçe'mizin doğrularını ve yanlışlarını yazmaya karar verdim.
Aziz Yıldırım ve yönetim kurulu üyelerinin sıklıkla "beraber göreve geldik, beraber gideriz" dediği Aykut Kocaman'ın sürpriz bir şekilde takımdan ayrılmasının ardından Ersun Yanal teknik direktörlüğe getirildi.
2013-2014 sezonuna Alper Potuk, Holmen, Bruno Alves, Kadlec, Emenike gibi önemli isimler takviye edilerek başlanırken, takımdan ayrılan isimler ise; Semih Şentürk, Sezer Öztürk, Orhan Şam, Miroslav Stoch oldu.
2013-2014 sezonu takım kadrosu 19.08.2013 itibariyle şu şekilde oluştu;
Kaleciler:
Volkan Demirel - Mert Günok - Serkan Kırıntılı - Erten Ersu
Defans:
Gökhan Gönül - Serdar Kesimal - Egemen Korkmaz - Bekir İrtegün - Joseph Yobo - Bruno Alves - Hasan Ali Kaldırım - Michael Kadlec - Berkaycan Demircioğlu
Ortasaha:
Caner Erkin - Mehmet Topuz - Selçuk Şahin - Emre Belözoğlu - Raul Meireles - Alper Potuk - Mehmet Topal - Samuel Holmen - Cristian Baroni - Milos Krasiç - Salih Uçan - Recep Niyaz (bu mevki de unutulanlar olabilir mesela kulüp Samuel Holmen'i aldığını unutmuş olacak ki bu yazıyı yazarken lisansı hala çıkarılmamıştı)
Hücum Hattı:
Moussa Sow - Pierre Webo - Dirk Kuyt - Emmanuel Emenike
2013-2014 sezonuna Volkan ve Meireles'in cezaları, Gökhan Gönül ve Egemen'in sakatlıklarıyla başlayan takımımız, önce Süper kupa mücadelesinde uzatmalar sonucu Galatasaray'a 1-0 ardından Spor Toto Süper Lig'in 1. haftasına 17 Ağustos 2013 Cumartesi günü Konyaspor karşısında, Fenerbahçe tarihine ve taraftarına layık olmayacak bir futbolla 2-0'dan 3-2 mağlup olarak, belki de Süper lig tarihimizde hiç olmayan bir sonuçla başladı.
Özellikle yeni teknik direktörümüz Ersun Yanal'ın takımın mevcut pas trafiğini devam ettirememesi, Aykut Kocaman döneminde neredeyse hiç rastlamadığımız ileri şişirilen toplar, takımın fiziksel olarak henüz istenen düzeye gelememesi ve takımdaki futbolcuların teknik özelliklerini tam olarak bilmemesi ilk göze çarpanlar oldu.
Volkan - Mehmet Topuz - Bekir - Yobo - Hasan Ali - Emre - Cristian - Alper - Kuyt - Emenike - Sow ilk 11'iyle Konyaspor mücadelesine başlayan Fenerbahçe ilk yarıyı duran top organizasyonunda Yobo'nun ve ardından penaltı atışıyla Emre'nin golleriyle 2-0 tamamladı. Maçın 2. yarısına hakemin bitiş düdüğünü duymak amacıyla çıkan Fenerbahçe, Ersun Yanal'ın kimsenin anlam veremediği Kuyt - Webo (sağ açık olarak), Alper - Salih (Salih ön libero mevkisinde başlayarak) değişiklikleriyle devam etti. Hafta içi milli maç oynayan ve sezon başı olması sebebiyle henüz fiziksel olarak 90 dakikayı bitiremeyen futbolcularımız Emre Belözoğlu ve Hasan Ali 90 dakika boyunca görev yapan oyuncularımız oldu. Tesadüf odur ki !!! Konyaspor gollerinin 3'ü de soldan, yani orta sahanın solunda görev yapan Emre ve sol bekte görev yapan Hasan Ali'nin bölgesinden geldi. Gollerin soldan gelmesi de çok şey ifade etmiyor aslında, 2. yarı 3 pas yapamayan Fenerbahçe, rakibe akıllı olun, bizi bir türlü yenersiniz mesajını vermişti zaten.
Webo'yu sağ açıkta kullanmak, Gökhan Gönül'e alternatif bir isim almak yerine o bölgede daha ne kadar sırıtabilirim diyen Mehmet Topuz'u oynatmak, Selçuk Şahin ismini takımda tutup, ilk 18'e alıp, ihtiyacı olduğunda kullanmaya cesaret edememek Ersun Yanal'ın tercihleriyse bu sevda başlamadan bitmeli.
Emenike ve Sow gibi iki yetenekli hücum oyuncun varken daha fazla gol atacağım diye Kuyt - Webo değişikliği yapıyorsan kusura bakma ama sen bu futbolun F'sinden anlamıyorsun sayın Ersun Yanal. İlkokul'da ki çocuk bile biliyor 5 forvetle oynandığında iyi bir orta sahan yoksa gol atamayacağını. Kaldı ki sen önce deplasmanda kazanma alışkanlığı olmayan takıma maçını kazandır, Kadıköy'de ki maçlarda yaparsın şovunu.
Neyse ben nacizhane nasıl bir 11'le sahaya çıkmamız ve nasıl bir şablonla oynamamız gerektiğini yazıp, bitireyim.
Takımda kanat oyuncusu olmadığından dolayı bekleri ileri çıkarıp, onlar hücuma çıktığında açıklarını orta saha desteğiyle kapatarak, 5 oyuncu ile hücum edebiliriz. Örneğin Gökhan hücuma destek verdiğinde; Topal ve Meireles onun açığını kapatırken, Emenike - Sow - Alper - Holmen ile hücum edebiliriz.
He bir de Aziz Yıldırım artık gerçekten gitsin abi, git artık be adam !!!
SEDINHO
19 Ağustos 2013 Pazartesi
6 Kasım 2010 Cumartesi
6 Kasım 2002
Anlatacaklarım; lise arkadaşım Osman ve benim nacizhane 6 Kasım anımızdır efendim.
Evet o gün 6 Kasım 2002 günü yani bundan tam 8 sene önce henüz lise talebesiyken gittiğimiz ilk Galatasaray maçıydı. O zamanlar G ile yazılıyordu Galatasaray. Maça gitmeyi 1 hafta öncesinden kafamıza koymamıza rağmen bilet alma eyleminde bile bulunmamıştık. Maç günü çatmıştı ve bizim biletimiz yoktu hatta 6 kasım sabahı normal bir şekilde 08:00'de okulumuzdaki yerimizi bile almıştık. Bilet arama çabalarımızda sabah 08:00 itibariyle hız kazanmıştı. Onu arayalım bunu arayalım derken bir de baktık ki bilet ayağımıza kadar gelmiş okulda bir arkadaş karaborsa işine girişmişti sanırım 1-2 tl fazla vererek 2 adet telsim bileti edinmiştik. O zamanlar herhangi bir gruba bağlı değildik tribünlerimizin en güzel yeri de migros'tu (GFB vardı o zamanlar). Neyse biletimizi almıştık ve hemen evimizin yolunu tuttuk üstümüzdeki okul formalarını değişip, çubuklu formalarımızı sırtımıza geçirip saat 10:00 itibariyle Kadıköy'ün yolunu tutmuştuk.
O gün Ramazan ayının da ilk günü olması nedeniyle ben niyetliydim. Yani akşam 20:00'de başlayacak maça tam 10 saat önceden hem de oruçlu bir şekilde gitmiştik, e haliyle bekle ki maç saati gelsin .. Maç öncesi stad kuyruğunda saat 15:00 sularında Rambo Okan ile coşmaya başlamıştık bile.. Stada giriş sırasında beklerken 2 kişi yanımıza gelip telsim olan biletlerimizi migros ile değişip, değişemeyeceğimizi sormuşlardı, biz de safız o zamanlar sahte bilet mi bunlar kim demeden tamam dedik değiştik biletlerimizi :).. Ve uzun bir bekleyişten sonra staddaki yerimizi almıştık, öğrenci olmamız nedeniyle girmeden önce stadın altındaki migrostan ekmek arası bir şeyler yaptırıp stadda orucumuzu açarız diye tedbirliydik ..
Stadda bizi ilk heyecanlandıran şey hoparlörden gelen gol sesi değil, arkadaki camiden gelen ezan sesiydi. Allah kabul etsin diyordu herkes birbirine ve herkes orucunu açmaya başlamıştı ve çok sessiz bir an yaşanıyordu. Taa ki Galatasaray taraftarının bunu fırsat bilip tezahürat başlatmasına kadar, efenim arkadaşların müslümanlıktan da haberi yok ki putperest ibneler :).. E haliyle biz de daha bir lokma ısırdığımız ekmeklerimizi kenara bırakıp bol küfürlü tezahüratlarımızla açtık oruçlarımızı :).. Daha sonra Galatasaray taraftarı uslu durmadığı için staddan kocaeli'ne doğru sürgün yediğini öğrendik. Osman ile tribünlerden bir haber olduğumuz için gitmişiz oturmuşuz migros'ta tam davulların önüne, bağırııııınnnnn ulağğğaannn sesleri hala kulaklarımda çınlar ve şapkasını, davul tokmağını fırlatan amigolarımız :).. Ve yanan meşalelerle birlikte maç başlar (meşale dumanından bir ara nefessiz kaldığımızı da parantez içinde yazayım).
Santrayla beraber eller havaya demeden Tuncay 12. dakikaydı sanırım (google'dan bakmaya üşendim) ilk golü koydu ve tribünler aşağı doğru yıkıldı. Ben golün sevincini yaşamaktan ziyade ayağı kırılan vatandaşı kenara çekmeye çalışıyordum. Bu arada 1 koltukta 3 kişiyiz o zamanlar Aziz Yıldırım'ın gözbebeği GFB ve taraftar.. Neyse efenim takımı durduramıyoruz koydukça koyuyorlar ve her seferinde tribünler yıkılıyor, hatta bir ara yeter ulan gebereceğiz diyenler de yok değildi.
Efenim asıl hikayemiz maç bittikten sonra başlıyordu Osman ile, Fenerbahçe'm Galatasaray'ın adını 6alatasaray yaparken bizim derdine düştüğümüz şey eve dönüş paramızın kalmamış olmasıydı. Nasıl böyle bir duruma düştüğümüzü halen anlamış değiliz. Kadıköy'den Levent'e dönmemiz gerekiyor ve cebimizde 1 kuruş yok. Staddan çıkıp öyle veya böyle kendimizi vapura attık ve Karaköy'e geçtik, oradan tekrar otobüse binmemiz gerekiyor ve artık son otobüs.. İett şoförüne daha abi paramız yok demeden şoför'ün bize maç ne oldu çocuklar demesiyle 6-0 cevabımız şok etkisi yaratmıştı şoför beyin zihninde ve o zaman ne bekliyorsunuz bugün ulaşım beleş o zaman demesi bizi galibiyetten daha mutlu etmişti :)..
Galibiyet sonrası sabaha kadar spor programı izleyen öğrenci modeli olarak 7 Kasım günü okula geç kalmıştım. Fizik dersine yarım saat gecikmeli olarak kapıyı tıkladım ve herkes dersteyken içeri girdim ve "Selamun altı" diyerek selamlarken arkadan gelen cevapla ortalık yıkılıyordu " Aleyküm Sıfır".
Bu arada veli toplantısında babama verilen yoklama kağıdı da bir hayli ilginç gelmişti. 6 Kasım YOK, 7 Kasım GEÇ ve bu durumdan babamın gurur duyması :)..
İşte benim ve Osman arkadaşımın 6 Kasım 2002 hikayesi budur, heyecanımı paylaşayım istedim. Okuyanlara teşekkürler ..
19 Ekim 2010 Salı
"Bu Yasa Taraftarı Statlardan Uzaklaştıracak"
Sporda Şiddeti Önleme Yasası yakında çıkacak. Bu konuda herkesin fikri alınırken, yasanın direk muhattabı olan taraftarlar yok sayılıyor. Şu ana kadar yapılan uygulamalarda, hapis, para ve maça girememe cezalarını sadece taraftarlar aldı. Üstelik çoğu delilsiz, tanıksız. Bu temelsiz cezalar yavaş yavaş mahkemelerde düşüyor. Çünkü mahkemeler İl Güvenlik Kurul`larından görüntü istiyor onlar da veremiyor. Allahtan mahkemeler var da bu hukuksuzluk yavaş yavaş sona eriyor.
Ancak dediğimiz gibi bütün bunlar bu işten zararlı çıkan tek gurubun taraftarlar olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Gazeteci köşesinden, yorumcu ekranlardan ağzına geleni söylüyor ancak tık yok. İl Güvenlik Kurul`ları daha ne bir gazeteciye ne de bir yöneticiye ceza verebildi. Ancak iş taraftara gelince vur abalıya.
Bütün bu gelişmeler olurken Cumhuriyet Gazetesi Fenerbahçemizin önemli tribün gruplarından Vamos Bien`in üyesi, aynı zamanda Antu.com yazarlarından Tevfik Giray Tayyar ile bir röportaj yaptı. Deniz Ülkütekin`in yaptığı, Cumhiriyet Gazetesi`nin Pazar Eki`nde yayınlanan röportaj şöyle:
Yakın bir gelecekte çıkması beklenen yasayla birlikte stadların huzura kavuşacağı öngörülüyor. Herkes yasanın içeriği hakkında konuşurken taraftarlara pek söz verilmiyor. Fenerbahçe tribünlerinden Vamos Bien grubu yasayla ilgili taraftar isteklerini duyurmak için bir çalışma başlattı.
ŞİDDET SIRF TARAFTARIN ESERİ Mİ?Samsun ve Gaziantep`te yaşanan olaylarla birlikte tasarı halinde olan Sporda Şiddet Yasası`nın bir an önce çıkması için baskılar artmaya başladı. Konu hakkında spor camiasından hemen herkes fikir beyan etti. Ancak belki de tek fikri sorulmayanlar yasanın direk muhatabı taraftarlardı. 2006`da Fenerbahçe tribünlerinde faaliyete geçen Vamos Bien grubu, diğer renkdaşlarıyla ortak kareografilerle Şükrü Saraçoğlu Stadı`nda okul tarafı olarak bilinen tribünde takıma destek veriyor. Ancak geçen sezonun son haftasındaki Trabzonspor maçının ardından çıkan olaylar ve verilen cezalar sonrası başlayan süreçte başka bir faaliyet alanı da belirlemişler. Sporda şiddet yasasıyla ilgili taraftarların da beklentilerini ortaya çıkaracak bir atolye çalışması. Grup üyelerinden Tevfik Giray Tayyar, ufak yaşlardan itibaren bakkal harçlıklarından biriktirdiği paralarla gizlice maçlara gitmeye başlamış. Sonrasında babası “hadi gel maça götüreyim” dediğinde, ilk kez maça gitmiş gibi numara yapmak zorunda bile kalmış. Kendisini ve Vamos Bien`i “modern futbola karşı örgütlenmiş grupların en saf örneğiyiz” diyerek tanımlıyor. Ancak birazdan okuyacağınız gibi taraftarlık sırf maça gidip takımı desteklemekten ibaret Bir şey değil.
-Sporda şiddet yasasıyla ilgili çalışmaya nasıl başladınız?Sporda şiddet yasası manifestomuzun karşısında yeralan bir anlayış. Bizler grup olarak tribünde ve yaşamda şiddete karşı insanlarız. Fakat bu yasayla sorumluluğun büyük kısmı taraftarların omuzlarına yıkılarak şiddet ortamının oluşmasında rol alan emniyet, medya, kulüp yöneticileri gözardı ediliyor. Taraftarlar bu ortamın yatarılmasında ne kadar etkiliyse diğer tüm bileşenlerin de o kadar etkisi vardır.
-İnternet üzerinde yapılan açıklamalarda grubunuz baskılardan şikayetçi. Taraftar grupları üzerinde her zaman bir baskı vardır. Tüm gruplar en nihayetinde taraftarın örgütlü olduğu sivil yapılardır. İçlerinde her tür anlayışın olduğu bu yapılar önce emniyet sonra da kulüpler tarafından hakim olunmak istenmekte. Grup olarak emniyet, kulüp, federasyon, UEFA, medya yani futbolla ilgilenen herkesten gördüğümüz bir baskı var.
-Yasa tasarısında ne gibi değişiklikler yapılmasını istiyorsunuz?Bu yasa taraftarları stadlardan uzaklaştıracak. Sorunun bir tarafı olarak gösterilirken, muhatap olarak alınmayacağız. Hakkımızda karar alınacak ama bizim söyleyecek sözümüz olmayacak. Öncelikle bizler bu yasayla, temsil edilmek istiyoruz. İl güvenlik kurullarında bir ilin valisinden, medya mensubuna kadar insanı temsil edilirken, bizlere hiçbir şekilde söz hakkı tanınmıyor. Spor için gerçekten uzmanlaşmış ve taraftar psikolojisinden anlayan görevlilerin bu yasayı uygulaması gerekiyor. Gasp masası görevlilerine “spor polisi” diye yelek giydirince sorun çözülmüyor maalesef. Yeni yasada suç farzedilen olay ile verilen ceza arasında bir ölçü olmasını istiyoruz. Sahaya girip teknik direktör bıçaklayan kişiye verilen ceza, bir arbede esnasında polisin rastgele topladığı adamın cezasının iki katıysa adeletten bahsedemezsiniz. Öncelikli hedefimiz kendimizi bu duruma göre yapılandırmak. Zaten 3 grup Vamos Bien, Grup CK, 1907 Ünifeb baştan beri beraber hareket ediyoruz. Diğer Fenerbahçe taraftar gruplarının yaklaşımları da olumlu. Ama bu sürece çok güçlü ve örgütlü girebilmek gerekiyor.
-Tribün terörü denildiğinde hep taraftarların çıkardığı olaylar akla gelir. Oysa polis tarafından uygulanan şiddet pek konu edilmiyor. Bir taraftar grubu olarak polislerin taraftara bakışını ve çıkan olaylardaki rolünü nasıl yorumluyorsunuz?Emniyetle yapılan bir toplantıda benzer birşey ifade etmiştik. Emniyet taraftarı potansiyel suçlu olarak gördüğü için her daim şiddetle yaklaşıyor ve ufacık olaylar büyüyor. Sonunda ‘tribün terörü’ olarak taraftarlara fatura çıkıyor. Toplantıdaki yetkili de bunun “olmazsa olmaz” olduğunu söylemişti. “Emniyetin bakışına gore herkes potansiyel suçludur” deyince zaten anlattığımız herşey boşa gitmişti. Genel bakış bu olunca tribünler her daim şiddete gebe kalıyor. Güvenlikten sorumlu olanlar çoğu olayda çözücü olmaktan uzak ve bunda da destek bulabiliyorlar. Medya sağolsun suçlu yaratmakda başarılı olduğu ve buna da karşı çıkacak bir makam ya da mecramız olmadığı için zemin zaten hazır.
-Maçlarada görsel amaçlı kullanılan pankart, sopalı pankart ya da konfeti gibi malzemeleri tribüne sokmakta ne kadar sıkıntı yaşıyorsunuz. Bu yasakların ne kadarı sizce anlamlı?Saydıklarınız, tribündekilerin tıpkı varlıkları, sesleri gibi bu oyuna dahil olma araçlarından biridir. Aslında bunları yasaklamak, sansürlemek oyunun öznelerinden birini pasifize etmek, renksizleştirmektir. 70’ler ve 80’ler herkesin bayrağını kolunun altına alıp maçlara gittiği yıllarmış, şimdi bırakın pankartı, çocuğunuza aldığınız bayrağı bile maça sokamıyorsunuz. Ankara’da misal tribüne pankart asmak imkansızdı. Pek çok stadda gereksiz ve saçma yasaklarla bu tip zararsız görsel malzemeler engelleniyor. Günler geceler boyu emek harcadığımız ve desteğimizi belirten bir pankart, iki dudak hareketiyle çöpe gidebiliyor.Temel amaç bu gruplaşmaları dağıtmak olduğu için bu tip malzemeler de potansiyel olarak suç aletleri olarak algılanabiliyor. Bu anlamda kendini ifade etmeye dönük bu tip araçların yasaklanmasına her daim karşıyız ve elimizden geldiğince bu geleneği sahipleniyoruz.
-2003`ten beri yürütülen bir taraftar gruplarını sindirme operasyonu olduğu açık. Burada nasıl bir süreç işledi?Bu süreç tamamen emniyet ve kulüplerin işbirliği ile yapılandırıldı. Bir taraftan bu gruplar suç örgütleri olarak lanse edilirken diğer taraftan stadlarda modernizasyon çalışmaları ile taraftarlar stada giremez hale geldi. Yüksek kombine ve bilet fiyatları ile ve sürekli hale gelen cezalar ile bu süreç sonunda içeri girebilen taraftar sayısı oldukça azaldı. Bu sindirme kademe kademe yayılıyor.
antu'dan alıntıdır.
29 Eylül 2010 Çarşamba
Blog'a 10'la başlamak ..
19 Temmuz 2004 tarihinde başlayan Fenerbahçe serüveninde‚ 7.sezonuna girdiği dönemde geriye dönüp baktığımız zaman Fenerbahçe formasını lig‚ kupa‚ Avrupa Kupası‚ hazırlık maçları dahil 301 maçta giymiş‚ bu 301 maçın 126 sında gol atarken 124 maçta da asist yapmış. Yani bir başka ifadeyle 301 maçta Fenerbahçe´nin attığı 250 golün içerisinde Alex‚ "birinci dereceden sorumlu." Hem de bu 301 maçta "sorunsuz" şekilde formasının hakkını vermiş.
Profesyonel futbol hayatında 831 maç sahaya çıkan‚ bu maçlarda 325 gol atıp 260 asist yapan‚ yani sırasıyla formasını giydiği Coritiba‚ Palmerias‚ Flamengo‚ Parma‚ Cruziro‚ Seleceo Olimpica‚ Seleceo Brasileira ve Fenerbahçe kulüplerinde takımlarının attığı toplam 588 golün bizzat içerisinde olan başka bir "orta saha" oyuncusu var mıdır dünyada bilinmez ancak bilinen bir gerçek var ki Alex De Souza‚ sahalarda ender görülen‚ belki de bu özellikleriyle dünyada bir başka eşi olmayan bir futbol "sihirbazı." Sihirbaz diyoruz çünkü direkt olarak skorun içerisinde olan bir isim.
Fenerbahçe formasını giydiği 7 sezonda ortalama olarak sezon başı 43 maçta forma giymiş bir istikrar abidesi aynı zamanda.. Aynı zamanda 301 maçta özellikle lig maçlarında tam 35 sarı‚ 1 kırmızı kartla oynaması ise ayrı bir "tez konusu" bir "orta saha oyuncusu" olmasına karşın. Üstelik rekabet içerisinde olduğu ligde Servet Çetinler‚ İbrahim Toramanlar‚ Sabri Sarıoğulları v.s. gibi "bıçkın defans delikanlıları" olmasına rağmen Alex‚ hepsini fersah fersah "geride bırakmış" kart konusunda. Mesela 2009-10 sezonunda Servet Çetin 31resmi maçta 0 sarı kart‚ İbrahim Toraman 17 resmi maçta 2 sarı kart‚ 0 kırmızı kartla oynarken‚ Alex 35 resmi maçın tam 5 inde sarı kart görmüş‚ 1 maçta ise kırmızı kartla oyun dışı kalmış. (Lig maçlarında)
Ne diyelim‚ "hakemlerimiz sağolsun."
Alex´in kimlik ve kişiliği ise ayrı bir tez konusu..
Saha içerisinde ne kadar takımına faydalı ise saha dışında da "örnek bir insan."
7 sezon boyunca hiçbir magazine konu olmayan‚ saha dışında son derece mütevazi bir yaşam süren ve iş ahlakı en üst seviyede olan sporcuların başında gelir hiç kuşkusuz ki Alex.
Varlığı Fenerbahçeliler için ne kadar gurur kaynağı ise‚ rakipler için de bir o kadar gıpta duyulacak bir kişilik..
İşte bu günlerde istedik ki Alex´in Fenerbahçe kariyerini değişik bir dille yeniden anlatalım‚ unutmayalım‚ unutanlara bir kez daha hatırlatalım bu "büyük ustayı."
Biz susalım‚ rakamlar konuşsun o halde:
(antu.com forumlarından mcoskun34 isimli kullanıcıdan alıntıdır)
23 Temmuz 2010 Cuma
Test Girişi
merhabalar,
futbol, fenerbahçe, teknoloji, medya, taraftarlık hakkında çeşitli alıntıları ve kendi görüşlerimi ben de popüler paylaşımcılığın bir unsuru olan blog üzerinden paylaşmayı deneyeceğim. Bakalım olacak mı?
futbol, fenerbahçe, teknoloji, medya, taraftarlık hakkında çeşitli alıntıları ve kendi görüşlerimi ben de popüler paylaşımcılığın bir unsuru olan blog üzerinden paylaşmayı deneyeceğim. Bakalım olacak mı?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)